Açlık

Uyanır uyanmaz geride başlıyoruz hayata. Bizi uyanmaktan alıkoyan kendi kurallarımız var: Çalışma hayatımız, yorgunluğumuz, gündelik yaşamın yoğunluğu… Günümüz sabahın sekizinde dokuzunda başlıyor. Güneş saatin beş buçuğunda yüzümüze gülümsüyor. Meğer sabah çoktan geçmiş, biz son demlerinde kahvaltı yapıyoruz.

Kirpiklerimize bağlanmış ağırlıklardan kurtulamayarak, yarı açık gözlerle bilincimize varıyoruz. Sessizce bir  bekleyiş… Ardından gözümüze ilk takılan nesneyi iki, üç saniye kadar izliyoruz. Yüzümüzde garip bir ifade beliriyor. Acaba gecenin tüm karanlığını bulutların ötesine mi taşıdık farkında olmadan? Çünkü uyanışın sonunda hissettiğimiz şey, uykuya doymuş bedenimize baskı yapıyor. Bizi sürekli iteliyor, zorluyor. Belki de fıtratımızın temelindeki bir parçayı farkediyoruz. Kısaca bilincin ilk farkındalık hali; adı açlık.

Zihnimi bir problem kurcalıyor,

Yoksa her gün sonsuz bir açlığın peşinden mi koşuyoruz?